Dışarıda çılgıncasına bir yağmur almış başını gidiyor. Sen yeni girmişsin evine, üstün başın sırılsıklam ve çıkarıyorsun ceketini, etrafı ıslatmadan asabilmek için. Sahi nereden çıktı bu sağanak tam da baharın ortasında. Neyse olur böyle şeyler, bazen ıslanmak lazım ki kuruluğun değeri anlaşılsın değil mi ama. Yorgunsun, ama keyifli bir yorgunluk. Arkadaşlarınla saatlerce oturup muhabbet etmişsin, en son ne zaman bu kadar uzun muhabbet ettiğini hatırlamıyorsun bile. O konuşulanlar ufak tefek hatırında hâlâ: Melahat’ın anneannesinin kedisi, Mustafa’nın işyerinde yaptığı şapşallık, Melih’in bu güzelim havada askeri bot giyinişi…
Okumaya devam et “Sıkı Can İyidir”