Bir göl var. Tam karşımda duruyor. Suyu o kadar ferahlatıcı, temiz ve cezbedici ki; bu sıcak ve kavurucu havada tam da ihtiyacım olan şey bu diye düşünmeme neden oluyor. Sadece uzaktan seyretmek bile içimi okşuyor, bana vaat ettiği ferahlığı ve serinliği uzaktan izlerken bile yakalayabiliyorum. Yaklaşmak istiyorum. Etrafımda daha önce o göle girip çıkmış birisi var aslında. Fakat ona “Nasıldı?” diye sormak istemiyorum. Hayalimdeki algısı ve hislerimde süregelen varoluşu yeterince cazip ve davetkâr, bir başkasının fikrini almaya gerek duymuyorum.
Okumaya devam et “Bataklığa Saplanmak (veya Dürtüsel Hareketin Dayanılmaz Eziciliği)”