Bir göl var. Tam karşımda duruyor. Suyu o kadar ferahlatıcı, temiz ve cezbedici ki; bu sıcak ve kavurucu havada tam da ihtiyacım olan şey bu diye düşünmeme neden oluyor. Sadece uzaktan seyretmek bile içimi okşuyor, bana vaat ettiği ferahlığı ve serinliği uzaktan izlerken bile yakalayabiliyorum. Yaklaşmak istiyorum. Etrafımda daha önce o göle girip çıkmış birisi var aslında. Fakat ona “Nasıldı?” diye sormak istemiyorum. Hayalimdeki algısı ve hislerimde süregelen varoluşu yeterince cazip ve davetkâr, bir başkasının fikrini almaya gerek duymuyorum.
Henüz algılarımın yeterince açılmadığını ve yüzmeye o kadar da hazır olmadığımı düşündüğüm için başta sadece izlemekle yetiniyorum. Uzunca bir süre, günlerce sadece izliyorum gölü. Kıyısına yanaşırsam, birkaç avuç alıp içersem susuzluğumun gideceğine ya da en azından daha iyi, serin ve tamamlanmış hissedeceğime neredeyse eminim. Hatta belki de uzun zamandır gördüğüm ve kıyısına yanaştığım veya içine daldığım diğer göller gibi bunun beni içine çekmeyeceğine, girdaba katmayacağına, tadının acı veya tuzlu olmayacağına veya suyunun beni kirletmeyeceğine inanmak istiyorum. Buna dair hayal kurdukça da tam da aradığım ve ferahlığı bulacağım gölün o olduğuna artık ikna oluyorum.
Etrafımdakilere çok da fark ettirmeden, yavaş yavaş kıyısına yanaşmaya başlıyorum. O kadar yavaş ve o kadar sakin ilerliyorum ki çevremde duran insanlar kıyıya yaklaştığımı fark etmiyor bile. Ama ben fark ediyorum. Yaklaştıkça gölün serinliğini ve hafif dalgaların kıvrak seslerini daha net hissediyorum. Bu beni daha da heyecanlandırıyor.
Tam bu sırada kıyıya benden çok daha yakın olan birinin göle girdiğini görüyorum. Onun alanına girmemek için ilerleyişimi durduruyorum. Şimdiye kadar yaklaştığım yerde durup hissedebildiğim sakin esintinin ve ferahlığın tadını çıkarmaya karar veriyorum. Bu kadarı da hiç yoktan iyi çünkü.
Bir süre sonra göle giren adamın gölden çıktığını görüyorum. Yorgun ve girdiğine pişman olmuş gibi duruyor. Ama yine de kıyıda oturmaya devam ediyor. Çıkmasına, yorgun ve ıslak olmasına rağmen hala neden kıyıda oturmaya devam ettiğini anlamıyorum ama ben onu tanıdığımdan beri hep kıyıya yakın olduğu için bir bildiği vardır diye düşünüyorum. Çok da üzerine düşmüyorum.
Adamın çıkmış olması işime geliyor, ben sakin ve dikkatli adımlarla kıyıya yanaşmaya devam ediyorum ama bir yandan da çevremdekilerden uzaklaştığımı hissediyorum ve bu beni bir miktar tedirgin ediyor. Onlar hala pek de ilerleyişimin farkında olmamalarına rağmen onlardan uzaklaştığımı hissettiklerini düşünüyorum ve bu kafa karışıklığıyla ilerlemek istemediğim için bana hala yakın olan birkaç kişiye ne yapmaya çalıştığımı ve neler düşündüğümü anlatıyorum.
Konuştuğum insanlar bana ilerlemeye devam edersem neler olabileceğine dair öngörülerini paylaşıyorlar. Boğulabilirim, bataklığa saplanabilirim veya sırılsıklam olduğum için hepsinden tamamen uzaklaşabilirim gibi ihtimaller söylüyorlar. Bu söylenenler bana saçma gelmiyor, içimi de ürpertiyor hatta ama nedense bu ihtimallerin hepsinin bir şekilde üstesinden gelebilirmişim gibi geliyor. Veya bu kötü ihtimalleri düşünmektense kıyıya yanaştığımda veya gölden bir avuç su içtiğimde veya içine girip yüzdüğümde yaşayacağım – daha doğrusu yaşayacağıma inandığım hayal üzerine düşünüyorum. Ve yaklaştıkça yüzümde hissettiğim serin melteme ve burnuma dolan tatlı kokuya ve sakin dalgaların terennümüne salıveriyorum kendimi.
Konuştuğum insanlar söyleyeceklerini söyledikten sonra da ben kıyıya doğru ilerlemeye devam ediyorum. Hatta artık öncesindeki gibi sakince ve dikkatlice adım atışlarım bitiyor ve çok daha hızlı ve çok daha belirgin şekilde ilerliyorum. Sanki onlarla konuşmuş olmakla artık gizleyeceğim de bir şey kalmamış olduğu için artık endişem ve korkularım dağılıyor ve aslında bana söyledikleri tehlikeler bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor.
Kıyıya çok yanaşmışken benden önce göle girmiş olan adamın bataklığa saplandığını fark ediyorum. Onun adına ne kadar üzüldüğümü sanırım kelimelerle tarif etmem pek mümkün değil. Ama bu bataklığa saplanmasının nedenini göle girmesiymiş gibi göremiyorum pek. Belki yeterince hareket etmemesi veya kıyıdan uzaklaşmaması buna neden olmuş gibi geliyor. Keşke daha akıllıca hareket etseymiş diyorum sadece, ama kıyıya artık onun durduğu ve bataklığa saplandığı yer kadar yakın olduğumu göremiyorum.
Adımlarım sıklaştıkça ve kıyıya yanaştıkça gidişat pek de hayallerimdeki gibi olmuyor. Evet kıyıda olduğum için serinlik ve ferahlık fazlasıyla hissedilir halde fakat kıyı o kadar kaygan ve bataklık o kadar sinsi ki kıyıya her yaklaştığımda serinliğe ve ferahlığa kendimi biraz fazla kaptırdığımda bataklığa saplandığımı fark ediyorum. Hemen göle girme hayallerimi anlattığım insanlara sesleniyorum, bana uzaklaşmazsam daha fazla batacağımı söylüyorlar. Ben meselenin gölle ilgili olmadığına inanmak istediğim için sadece yerimi değiştiriyorum ve bu geçici olarak işe yarıyor fakat kıyıda olduğum her durumda bataklık beni içine çekmeye devam ediyor.
Sorunun göle bu kadar yakın olmamla ilgili olduğunu kabul edip inkarı bırakmamsa çok uzun sürmüyor. Konuştuğum insanlar bunun farkına vardığım için benim adıma seviniyorlar ve bataklıkta kaybolan o adamı hatırlatıyorlar bana “Senin de bataklıkta kaybolmandan korkuyoruz, gölden uzaklaşmalısın” dediklerini artık duyabiliyorum.
Serinliği, tatlı tatlı yüzümü okşayan meltemi, tadına bakamadığım için merak ettiğim serin suyu geride bırakarak bataklıkta gerisin geri yürümeye çalışıyorum şu anda. Göle yaklaşırken yaşadığım keyif ve heyecan olmadan aynı yolu tersine yürümek şu anda çok zorluyor beni. Ama bu yolu yürümekten vazgeçip tekrar ardıma bakarsam bataklığa saplanmaya devam edeceğimi şu anda görebiliyorum. Ferahlığın, serinliğin ve tatlı meltemin geçici bir heves olduğuna inanmak zorundayım. Aksi halde bataklıkta kaybolan bir diğer adam olmam işten bile değil.