Kanlı Perçemler ve Zemherî Geceler

“Acı çekmek özgürlükse / Özgürüz ikimiz de”

-Hasan Hüseyin Korkmazgil

Sonbahar akşamlarının sarmaşık huzurunu başka hiçbir mevsim veremez insana. Bu yüzden post-romantiktir sonbahar geceleri. Beklenmedik sanrılarla baş başa kaldığınız günlerin cihad sonrası yorgunluk çayını içmenizi sağlayan vakit gecede saklıdır, özellikle ekimde. Asla varolamayacak bir hayalin ayrıntılarını belirlerken kendinize bir tokat atmanızı sağlar sonbahar. Ve sizi alaşağı eder.

Okumaya devam et “Kanlı Perçemler ve Zemherî Geceler”

Kıyamet Saati

27 Şubat, Öğlen 12:27

Genç kadın, uyandığında uykusunu alamadığını fark etti. Bu kadar çok uyumasına rağmen uykusuz kalmak canına tak ediyordu. Bir sinirle kalktı yataktan. Cep telefonunu açıp saate baktı. Yine geç kalmıştı yapması gereken işler için. Takvimde yazılı olan planlara uymak her geçen gün daha da zor geliyordu. “Şu planladıklarımı gelişi güzel silsem de biraz rahatlasam” diye düşündü bir an. Ancak eli gitmedi.

Okumaya devam et “Kıyamet Saati”

Rönesansla Yaratım, Reformla Yıkım

“Sanatın varlık nedeni tahayyül. Çünkü insan hayal edebildiği için sanat var. Ne garip değil mi, akledebildiği için değil. Tıpkı gerçeklik gibi, aklın da sınırları var. Bilimin de. Oysa tahayyülün sınırları yok. İster istemez sanatın da.” 

-Dücane Cündioğlu

İnsanoğlunun olduğu her yerde sanat hareketleri de vardır ve dikkat edersiniz ki sanatsal temayüller, çoğu zaman hareketler üzerinden okunur; oluşumlar, gruplar, kişiler üzerinden değil. Aslında bu; sanatın ne kadar akışkan, ne kadar değişken ve ne kadar durdurulamaz olduğunu da gösterir. Ve işte bu durdurulamazlık da insanoğlunun olduğu her yerde sanat hareketlerinin de var olmasına açıklık getirir

Okumaya devam et “Rönesansla Yaratım, Reformla Yıkım”

Sıkı Can İyidir

Dışarıda çılgıncasına bir yağmur almış başını gidiyor. Sen yeni girmişsin evine, üstün başın sırılsıklam ve çıkarıyorsun ceketini, etrafı ıslatmadan asabilmek için. Sahi nereden çıktı bu sağanak tam da baharın ortasında. Neyse olur böyle şeyler, bazen ıslanmak lazım ki kuruluğun değeri anlaşılsın değil mi ama. Yorgunsun, ama keyifli bir yorgunluk. Arkadaşlarınla saatlerce oturup muhabbet etmişsin, en son ne zaman bu kadar uzun muhabbet ettiğini hatırlamıyorsun bile. O konuşulanlar ufak tefek hatırında hâlâ: Melahat’ın anneannesinin kedisi, Mustafa’nın işyerinde yaptığı şapşallık, Melih’in bu güzelim havada askeri bot giyinişi…

Okumaya devam et “Sıkı Can İyidir”

Nefes Ol

Artık uzanamam o eski günlere
Kelepçeler kollarımı acıtıyor
Benim gibi misin sen de?
Yoksa yine esrarlı mı ruhun
Bilsem sensiz de geçeceğini
Durmazdım tek bir an bile
Bırak acıtsın zincirlerin
Koparsın amansız zulümleri ruhundan
Nefes al, nefes ol, dol ciğerime

Okumaya devam et “Nefes Ol”

İmsak Arazı

Kuyruk sokumundan bileklerin en ucuna
Kıvrım kıvrım ince bir bulantı
Gel kon yüreğime ürpertmeden hıçkırtmadan incitmeden
Gitme ben dur demedikçe yavaşça içine çek ve haykır
Dünya varmış ve yok olanların gözü kapkara

İştahım kaçıyor, normal mi bu?
Gelirken bir dengini de getir yanında aman ha
Bırak gitsin seni anlamayan sevdalar
Gir içre kollarımdan tut elimden gidelim buradan
Neredesin?
Nerede bu bekleyiş?
Dönüş ne zaman?

Bir Gece Yazısı

27 yıl geçmiş bir şeylerin üzerinden. bir düzen kurulmuş kendi çapında. bazı bilyeler ipe dizilmiş. bazı düşünceler hayata geçirilmiş. kimi hayaller ertelenmiş, kimisi gerçekte tezahür bulmuş, kimisi pas tutmuş. bir şekilde ömür denen mefhum işlenegelmiş bu güne değin. az değil 27 sene. çok değil 27 sene. hepi topu -şimdilik- 27 sene.

Okumaya devam et “Bir Gece Yazısı”

Jülide

Vecd ile yükselmiş bedeni sanki gökyüzünde süzülüyordu. Aklında tek bir şey vardı: Jülide. Nasıl edip de onu almalıydı. Aşıktı ona. Artık kafasında başka hiçbir şey yer edinemiyordu neredeyse. İçtikçe daha çok aklı karışıyordu. İçtikçe düşünüyor, düşündükçe içiyordu.

Okumaya devam et “Jülide”

Bir Garip Hikaye

Denize nazır bir gökkuşağı kadar şirin ve heyecan verici bir güne uyanmıştı. Her şey daha berrak ve daha renkliydi. Hiç acele etmedi evden çıkmak için. Tadını çıkararak kahvaltısını yaptı. En sevdiği yemeklerle bezedi sofrasını. Bitince kahvaltısı, giyindi kıyafetini ve çıktı evden. Günlerdir hatta belki de haftalardır bu kadar keyifli olmamıştı. İşe giderken bu kadar neşeli olan insan pek azdır zaten.

Okumaya devam et “Bir Garip Hikaye”